İş kazası; çalışanın işverenin yönetimi ve denetimi altında gerçek veya hukuki bir zarar görmesine yol açan, bir olay veya meydana geliştirici sebep neticesinde ortaya çıkan ve iş göremezliğe, yaralanmaya veya ölüme sebep olan durumlardır. İş kazasının hukuki tanımı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 13. maddesinde yer alır. Kanuna göre iş kazası; “bir çalışanı, işyerinde veya işyerinin faaliyet gösterdiği sahalarda geçici veya sürekli olarak bedenen veya ruhen engelli hale getiren; iş göremezliğe veya ölüme sebep olan; çalışanın işyerinde bulunduğu sırada meydana gelen ve iş ile bağlantılı herhangi bir olaydır” şeklinde tanımlanır.
İş kazası; işin yürütümü sırasında ve işyeri ile bağlantılı olaylarda gerçekleşen kazalar olarak iki kategoride incelenir. Yürütüm sırasında meydana gelen kaza; işçinin işin gereği çeşitli makine, alet, araç veya gereçlerle çalışması, yükleme, boşaltma, taşıma faaliyetleri esnasında bir olay yaşamasıyla oluşur. İşyeri ile bağlantılı kaza ise, işçinin işyerine giriş-çıkış yaparken veya işverenin idari, ticari işlerinin yürütümü konusunda işverence görevlendirildiği hallerde oluşan kazalardır.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK): Kaza bildirim formu, kazayı izleyen üç iş günü içinde il müdürlüğüne veya e-SGK sistemi üzerinden iletilir.
Çalışma ve İş Kurumu (İŞKUR): Özellikle ağır ve ölümle sonuçlanan kazalarda, Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne bildirim gerekir.
Meslek Hastalıkları Hastanesi: Kalıcı sakatlık ihtimali varsa sevk yapılmalı.
Kanun, SGK’ya bildirim için en geç kazayı izleyen üç iş günü sınırı koymuştur. Bu sürenin aşılması halinde idari para cezası uygulanabilir; ancak geç bildirim hükmü sigorta haklarını ortadan kaldırmaz.
Tazminat talepleri; kazanın sonucu olarak ortaya çıkan geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, tedavi masrafları, gelir kaybı ve manevi zararın tazmini temelinde hesaplanır. Mahkeme, kazanın ağırlığını, kusur oranlarını ve işçinin ekonomik koşullarını göz önünde bulundurur.
Manevi tazminat; işçinin yaşadığı acı, ızdırap, ruhsal çöküntü ve sosyal hayattaki olumsuzluklar için talep edilir. Koruma amaçlı davalarda, işverenin ihmalini gösteren belgeler ve tanık beyanları belirleyicidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince, iş kazası nedeniyle açılan tazminat davalarında dava şartı olarak arabuluculuk zorunludur. Arabuluculuk süreci, dava öncesi uyuşmazlığın çözümünü hedefleyerek, mahkeme sürecini hızlandırır.
Tazminat davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi, yetkili mahkeme ise davalının (işverenin) yerleşim yeri mahkemesidir.
İş Kanunu’na göre geçici veya sürekli iş göremezlik sebebiyle işten çıkarma belirli şartlara bağlıdır. Özellikle sürekli iş göremezlik oranı %60’ın üzerinde ise işveren kanuni ihbar ve kıdem tazminatı ödemek şartıyla fesih hakkına sahiptir.
Tazminat davaları için genel dava açma süresi 10 yıl, iş kazası tespiti davaları için 10 yıl, SGK prim ve hak talepleri için 5 yıldır.
İş güvenliği önlemlerini almayan işveren veya sorumlular hakkında, TCK m.182 (taksirle ölüme veya yaralanmaya neden olma) ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu m.26 ile idari ve cezai yaptırımlar uygulanır.
( Rücuan Tazminat Davası - İş Kazası İle İşe Giriş Bildirgesi Arasında Uzunca Bir Zaman Geçmiş Olduğu/Sigortalının İşten Çıkışına Dair Bildirim Yapılıp Yapılmadığı Çıkış Bildirimi Yapılmışsa Yeniden İşe Giriş Bildirgesi Verilmesi Gerektiğinin Gözetilmesi Gerektiği ) Dosya kapsamına göre, iş kazası 30.06.2006 tarihinde meydana gelmiş olup, 22.07.1999 tarihinde intikal eden işe giriş bildirgesinde 01.07.1999 tarihinde işe girdiği bildirilmişse de; iş kazası ile işe giriş bildirgesi arasında uzunca bir zaman geçmiş olduğu görülmekle, sigortalının işten çıkışına dair bildirim yapılıp yapılmadığı, çıkış bildirimi yapılmışsa, yeniden işe giriş bildirgesi verilmesi gerektiği gözetilmelidir. İş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri, hak sahiplerinin yaşı, gelirin kesilme olasılığı ve iskonto oranı gözetilerek belirlenen tutarı ifade etmektedir. 506 Sayılı Kanun'un 92. maddesi ise, "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir." düzenlemesini içermektedir. Dosya kapsamına göre, haksahiplerine bağlanan gelir, aynı zamanda ölüm aylığı bağlanması nedeniyle, 506 Sayılı Kanun'un 92. maddesinin uygulanmak suretiyle yarıya indirilmiş olup, Kurumun ödemeyeceği gelir kısmını rücu imkanı olmadığından, gelirin başladığı tarih itibariyle ve 506 Sayılı Kanun'un 92. maddesi uyarınca indirilmiş hali esas alınarak rücu alacağı belirlenmelidir.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2015/24068 K. 2016/2005
( İş Kazası Geçiren İşçinin İşe Giriş Bildirgesinin Verilmemiş, Fakat Primlerin Ödenmiş Olması)
Somut olayda sigortalının 1994 yılında iş kazası geçirdiği, işverenin iş kazasının meydana geldiği tarihi de kapsar biçimde 1979 tarihinden 1999 tarihine kadar primleri ödediği ancak kazadan önce işe giriş bildirgesini süresinde vermediği görülmektedir. Kurumca düzenlenen sigortalıya ait hizmet cetvelinde prim ödeme dönemleri gösterildiği için sigortalıyı da içerir biçimde dönem bordrolarının işverence Kuruma verildiği açıktır. Zira Kurum, prim tahakkukunu prim bordrolarını esas alarak düzenler. Bundan başka Kurumca, kaza geçiren sigortalı hakkında ayrı sigorta sicil dosyası tutmuş, kendisine sigorta sicil numarası verilmiştir. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğine göre işe alınıp sigortalıya Kurumca Sosyal Sigorta Sicil numarası verilir ve ayrı bir dosya tutulur. Dava konusu olayda işveren, işe giriş bildirgesini vermemiş olsa bile çalışma dönemlerine ait prim bordrolarını Kuruma verdiğinden, ayrıca primleri de ödemiş bulunduğundan Kurum sigortalının çalışmalarından haberdar olmuştur ve prim kaybına da uğramamıştır. Zira 9 ve 10. maddelerin getiriliş amacına aykırı bir davranış sözkonusu değildir. Daha önce ifade edildiği gibi 9. ve 10. madde hükümleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği hükümleri bir bütün olarak yorumlandığında aslolan sigortalıların Kuruma bildirilmesi ve primlerinin ödenmesidir. Bu bildirim işe giriş bildirgesi dışında kalan belgelerle de gerçekleştirilebilir. 10. maddesinin sözünden ve özünden, diğer bildirgeler verilmesine ve primlerin ödenmesine karşın salt işe giriş bildirgesinin verilmemesinin işverenin sorumluluğunu gerektireceği sonucuna varılamamıştır. Yargıtayımızın yerleşmiş ve oturmuş görüşlerine göre, primler ödenmemiş ve diğer bildirgeler verilmemiş olsa bile, salt kazadan önce işe giriş bildirgesi verilmiş ise işveren 10. madde gereğince sorumlu tutulamamaktadır. Hatta, örneğin, sigortalıya ait işe giriş bildirgesi beş sene önce verilmiş ve hiç prim ödenmemiş olsa bile işverinin sorumluluğu yönüne gidilememektedir. Somut olayda işe giriş bildirgesi verilmemiş ise de diğer bildirgeler verilmiş ve yıllarca prim ödenmiş olduğuna göre bu konudaki işverenleri sorumlu tutup örnekte gösterilen işvereni sorumlu tutmamak ne hukuka, ne yasaya ne de 9 ve 10. maddelerin amacına uygun düşer. Zira hakim evrensel bir hukuk kuralı olan hakkaniyet ilkesini gözeterek karar vermek zorundadır. Yasal açıdan bağlayıcılığı bulunmayan ve dosyaya ibraz edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararında benimsenen görüşe itibar edilememiştir. Bu davada uygulama yeri bulunmamakla beraber, işe giriş bildirgesi dışında kalan bildirgeler verilmiş primler de ödenmiş olmasına karşın Kurumca, primi ödenen ve bir kısım belgeleri verilen sigortalının kim olduğunun belirlenememesi durumunda işverenin sorumluluğu yönüne gidilip gidilemeyeceği meselesinin irdelenmesine gerek duyulmuştur. Kuşkusuz 9 ve 10. maddelerin getirilmesindeki diğer bir amaç, hangi işverenin hangi Sigortalıyı çalıştırdığının kurumca belirlenmesi olgusudur. Örneğin aylık prim bildirgelerinde çalışan sigortalıların kimlikleri yazılı değildir. İşveren, yöntemince kuruma bildirmediği sigortalının primlerini aylık prim bildirgesiyle birlikte ödemiş olsa bile Kurum primi ödenen sigortalının kim olduğunu bilemeyeceğinden bu durumda işverenin 10. maddeye göre sorumlu tutulması gerekebilir. Keza dört aylık prim bordrolarında sigortalıların adları yazılı olsa bile, Kurumca bu sigortalıları tek tek ayıklanıp ayrı dosya oluşturarak sicil numarası verilmesinde de güçlük çekilebilir. Böylece Kurumun denetim görevini yerine getirebileceği ölçüde bildirimin yapılmadığı hallerde işverenin sorumluluğu yönüne gidilebileceği düşünülebilir. Ancak gene yukarıda değinildiği gibi, sigortalıya şahsi sicil numarasının verilmiş olduğu işe giriş bildirgesi dışında kalan belgelerde yazılı ise o sigortalının işe giriş bildirgesinin verilmiş olduğu kabul edilmeli, Kurum aksini iddia ediyorsa kendisine ispat imkanı verilmelidir.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2000/8625 K. 2001/3492
SSK'ya İş Kazası İhbarında Bulunan İşçiye İş Kazası Tesbiti Davası Açmak Üzere Verilen Mehlin Geçersiz Olması - Mehil İçinde Dava Açılmamasının Hak Kaybına Yol Açmayacağı Dava, iş kazası sonucu maddi ve manevi tazminat ile işçilik alacaklarına ilişkindir. Mahkemece, davacının iş kazası tespitine ilişkin dava açmak üzere verilen mehile uymadığı gibi davacının iş kazası tespiti davası açmayacağını bildirmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Olayla ilgili, işyerinde düzenlenen kaza tahkikat raporu SSK Bakırköy Sigorta Müdürlüğünden istenmiş, verilen cevabi yazıda, iş kazası ile ilgili dosya ve işyerine rastlanmadığı bildirilmiştir. Bunun üzerine yargılama sırasında, davacıya iş kazası tespiti davası açmak üzere süre verilmiştir. Oysa, dava açıldıktan sonra 16.2.2001 tarihinde davacının SSK Bakırköy Müdürlüğüne müracaat ederek iş kazası ihbarında bulunduğu, söz konusu müracaat dilekçesinde İstanbul Sigorta Müdürlüğü 16.2.2001 tarih ve 61225 sayılı vürudun bulunduğu açıktır. Hal böyle iken mahkemece, söz konusu müracaat dilekçesinin tarih ve nosu açıkça belirtilmek suretiyle, müracaat sonucunun ilgili SSK Müdürlüğünden sorulmak ve müracaat sonucu SSK'ca yapılacak tahkikat sonucu beklenilmek suretiyle karar vermek gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Diğer yandan, davacının işçilik alacakları istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
T.C. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2004/10184 K. 2005/996
- Davacının Davalı İşyerinde Geçirdiği Belirttiği İş Kazası İle İlgili Olarak Kurum Tarafından Tahkikat Yapılıp Yapılmadığının Araştırılacağı Yapılmış İse Müfettiş Raporu İle Diğer Kayıtları Kurumdan Getirtileceği/İş Kazası İle İlgili Ceza Dosyasının Dosya Arasına Alınacağı Somut olayda, davacının bildirimi yapılan işyerlerine dair olarak davaya konu dönemi kapsayan tüm dönem bordroları getirtilip bordro tanıklarının beyanları alınmadan, davacının davalı işyerinde ne iş yaptığı net olarak tespit edilmeden ve davacının davalı işyerinde geçirdiğini belirttiği iş kazası ile ilgili araştırma yapılmadan sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. Yapılacak iş, davacının bildirimi yapılan davalı şirkete ait işyerlerinin davaya konu döneme ait dönem bordrolarını getirtip bordrolarda ihtilaflı dönemin tamamında kayıtlı ve tarafsız tanıklar saptanarak bunların bilgilerine başvurmak ve dinlenen tanıkların hizmet döküm cetvellerini Kurumdan getirtmek, bordolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya beyanları ile yetinilmediği takdirde,...... Kurumu,...... odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle davalı işyerine komşu işyerlerini tespit edip bu işyerlerinin uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı çalışanları, yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, davacıya ait şahsi işyeri dosyasını işverenden istemek ve davacının davalı işyerinde ne iş yaptığını belirlemek, davacının davalı işyerinde geçirdiği belirttiği iş kazası ile ilgili olarak Kurum tarafından tahkikat yapılıp yapılmadığını araştırmak, yapılmış ise buna dair müfettiş raporu ile diğer kayıtları Kurumdan getirtmek, söz konusu iş kazası ile ilgili ceza dosyasını dosya arasına almak ve yine bu kaza ile ilgili olarak işverene karşı açılmış bir tazminat davası bulunup bulunmadığını belirleyip varsa bu dosyayı da getirtmek, davacının ücreti bakımından benzer işi yapan işyerlerinden, gerektiğinde ilgili meslek odasından emsal ücret araştırması yapmak ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra davacının çalışmasının sürekli çalışma olduğu anlaşılırsa sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
T.C. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2016/13139 K. 2018/4355
İşçinin Ayağının Sakatlanması Davalı Şirket Çalışanları Tarafından Davalı Kuruma Yazılan Yazılarda
"Davacının Ayağında Sıkıntı Olduğunu Gördüklerini Sorduklarında Duvar Yıkımı Sırasında Ayağını Sakatladığını" Beyan Ettiğini Belirttikleri Tanık Olarak İfadeleri Alınan Bordrolu Çalışanların İfadeleri de Değerlendirildiğinde Davacının Ayağının Yaralanması Şeklinde Meydana Gelen Olayın İş Kazası Olduğu - Mahkemenin Olayın İş Kazası Olmadığı Şeklindeki Değerlendirmesinin Dosya Kapsamı ile Çeliştiği Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; tanık anlatımları davacının iş yerinde iş kazasına maruz kaldığını doğruladığını, İlk Derece Mahkemesince yazılan gerekçede tanıkların beyanlarının görgüye dayanmadığını, olayı kimsenin görmediği şeklindeki gerekçenin hem dosya kapsamına hem de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, tanık ...'ın beyanında davacının tek başına çalıştığını beyan ettiğini, ayrıca kaza anında büyük bir ses duyduklarını hemen davacının yanına gittiklerini beyan ettiğini, yine diğer tanıklar da iş yerinde davacının olay sonrasında ayak bileğinin şiştiğini gördüklerini beyan ettiklerini, hal böyle iken davacının iş yerinde ayak bileğini zedeleyen bir iş kazasına maruz kaldığının açık olduğunu, tüm bu tanık anlatımları inkar edilerek sanki tanıkların anlatımlarından davacının iş yerinde bir iş kazasına maruz kaldığı anlatılmıyormuş gibi yorumlanması ile sonuca gidilmesinin son derece hatalı olduğunu, müvekkilinin gerek olay tarihinden önce ve gerekse olay tarihinden sonra muayene kayıtlarına geçtiği şekilde yaralanmaya neden olacak herhangi bir durumla karşı karşıya kalmadığını, hiçbir adli vakaya karışmadığını ve benzer şikayetlerle hiçbir sağlık kuruluşuna ya da kolluk birimine da başvurmadığını, yine müvekkilinin olay tarihinden sonra tanık beyanlarına göre mevcut işine dahi devam edemediğini, başkaca bir işte bu yaralanmaya maruz kalmasının da mümkün olmadığını, dava konusu olay kronolojik olarak incelendiğinde müvekkilde teşhis edilen rahatsızlığının, iş bu olay sonucu maruz kaldığı iş kazasına bağlı olarak geliştiği ve illiyet bağının bulunduğunun ve kazanın bir iş kazası olduğunun tartışmasız açık olduğunu belirterek istinaf talebinde bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi'nin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "Tanık beyanları ile davacının ayak bileğinde ağrı hissettiğine ilişkin şikayetinin olduğu ortaya konulmuş ise de, davacının bu şikayetinin duvar yıkma esnasında ayağına gelen beton parçadan kaynaklandığına dair bizzat görgü tanığı bulunmadığı, olaya ilişkin işyerinde tutulmuş bir tutanak veya Kuruma yapılmış iş kazası bildirimi bulunmadığı, burkulmanın meydana geldiğini iddia ettiği tarihten sonraki günlerde de davacının işyerine gelerek çalışmaya devam ettiği, davacının Kuruma başvurusunun 29.06.2017 tarihinde olduğu, tüm düzenlenen raporlar ile davacının ayağında meydana gelen burkulmanın iş kazasından kaynaklı olduğuna dair bir tespitin yapılamadığı göz önüne alındığında, davacının davalı işyerinde çalışırken ayağına parça isabet etmesi olayını ispat edemediği, bu durumda iş kazası tespit isteminin reddine dair mahkeme kararının yerinde olduğu " gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2023/14308 K. 2024/1250
( Meslekte Kazanma Güç Kaybı Oranının % 60'ın Altında Kaldığı Durumlarda Sigortalının İşgöremezlik Oranına Bağlı Olarak Emsallerine Göre Daha Fazla Çaba Harcamak Suretiyle de Olsa Çalışmasını Sürdürüp Yaşlılık Aylığına Hak Kazanmasının Mümkün Bulunduğu - 60 Yaş Sonrası Pasif Dönem İçin Zarar Hesabı Yapılmasına Olanak Bulunmadığı Gözetilmeden Pasif Dönem Hesabı da Yapılmak Suretiyle Hesaplanan Miktar Üzerinden Hüküm Kurulmasının Hatalı Olduğu )
Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanun'un 21. maddesidir. Anılan maddede yer alan, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Meydana gelen iş kazası sonucu kazalı işçinin %33 oranında sürekli iş göremez olduğu rapor edilmişse de mahkemece gerçek zarar hesabı yaptırılmış, ancak meslekte kazanma güç kaybı oranının % 60'ın altında kaldığı durumlarda, sigortalının işgöremezlik oranına bağlı olarak emsallerine göre daha fazla çaba harcamak suretiyle de olsa, çalışmasını sürdürüp yaşlılık aylığına hak kazanması mümkün bulunduğundan, 60 yaş sonrası pasif dönem için zarar hesabı yapılmasına olanak bulunmadığı gözetilmeden pasif dönem hesabı da yapılmak suretiyle hesaplanan miktar üzerinden hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Kurum Müfettişi ... tarafından düzenlenen 26.06.2015 tarihli İnceleme Raporunun 3.2.İşyeri Kayıt ve Belgelerinden Tespit Edilen Hususlar kısmının 4. paragrafında “Elektrik ustası ... adına düzenlendiği ve Bölge Müdür Yardımcısı ... tarafından imzalandığı görülen 13.07.2011 tarih 271346 Sayılı yazı eki İş Kazası Bildirim Tutanağının elden kuruma verildiği hususunda bilgi notunun bulunduğu, evrakın aslı gibidir ibareli onaylı suretinde kazalının hafif yaralı olduğu hususunda kuruma bildirimde bulunulduğu, hususları anlaşılmıştır” şeklindeki tespiti bulunmasına rağmen, raporun 5. sonuç ve kanaat kısmının 5. 1. 4. bendinde “Kaza olayını süresinde kuruma bildirmediği anlaşılan işveren hakkında, 5510 Sayılı Kanun'un 21. maddesi 2. fıkrasının tatbik edilmesi gerektiği” şeklinde kendi içinde çelişkili ifade ve tespitler bulunduğu, bu gerekçeyle de ilk derece mahkemesince, kazalıya ödenen geçici işgöremezlik ödeneklerinin, davalının kusur karşılığı değil tamamına hükmedildiği anlaşılmakla; kurumdan sorulmak suretiyle kazanın kuruma bildirilmesi yönündeki çelişki giderilip, geçici işgöremezlik ödeneği yönünden sorumluluk tutarı belirlenmelidir. Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2018/7298 K. 2020/1247
Mahkemece 28.09.2021 Tarihli Maluliyet ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği Kapsamında Maluliyetin Bulunup Bulunmadığı Konusunda Adli Tıp Kurumu İkinci Üst Kurulu'ndan Rapor Alınarak Karar Verilmesi Gerektiği - Maluliyet Oranının Tespiti ve Tahsis Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. Mahkemece uyulan bozma ilamı sonrası yazılı şekilde karar verilmiş ise de, mahkeme kararı sonrası 28.09.2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp aynı tarihte yürürlüğe giren Maluliyet Ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği ile 03/08/2013 tarihli ve 28727 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğinin yürürlükten kaldırıldığı anlaşılmıştır. Davanın maluliyet aylığı bağlanması istemli olması karşısında, yargılama safhasında yürürlüğe giren söz konusu mevzuat kapsamında da değerlendirme yapılması gerektiğinden, mahkemece, 28.09.2021 tarihli Maluliyet Ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği kapsamında, maluliyetin bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu İkinci Üst Kurulu'ndan rapor alınıp ( maluliyetin varlığına dair tespit yapıldığı takdirde, daha sonraki bir tarih belirtilmediği sürece, maluliyet başlangıcının yönetmeliğin yürürlük tarihi olduğu gözetilmek kaydıyla ) sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Kabule göre de, davacının maluliyet oranının %62,6 olduğunun tespitine dair karar verilmiş ise de, söz konusu oranın özürlülük oranı olduğunun gözetilmemesi isabetsiz bulunmuştur. O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2022/863 K. 2022/3777
Dilekçesinde Maluliyet Oranının %25 Olarak Tespit Edildiğini Belirterek ve Maluliyet Oranı Konusunda Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutmadan Tazminat İstemiyle Dava Açmış Olup Maluliyet Oranı Konusunda Kendisini Sınırladığı Tahkim yargılaması sırasında uyuşmazlık hakemince Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmelik'i hükümleri uyarınca davacının rapor sunmasına karar verilerek aldırılan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen 11/01/2018 tarihli raporda davacının maluliyet oranı %30.2 olarak belirlenmiştir. Davalı vekilinin bu rapora yönelik itirazlarının karşılanması amacıyla Hacettepe Üniversitesi tarafından 22/02/2018 tarihli ek rapor da alınarak, Uyuşmazlık Hakem Heyetince %30.2 oranı esas alınarak düzenlenen hesap raporu benimsenerek hüküm kurulmuştur. Davacı taraf dava dilekçesinde, aldıkları raporla maluliyet oranının %25 olarak tespit edildiğini belirterek ve maluliyet oranı konusunda fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadan tazminat istemiyle dava açmış olup, maluliyet oranı konusunda kendisini sınırlamıştır. Davacının maluliyet oranı bakımından talebini ( %25 oranı ile ) sınırladığı ve artan maluliyete dair bir talebi de olmadığı dikkate alındığında, İtiraz Hakem Heyetince tahkim yargılaması sırasında aldırılan rapordaki %30.2 maluliyet oranı üzerinden hesaplamanın yapıldığı 28/03/2018 tarihli aktüer raporu esas alınarak karar verilmesi, HMK'nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık kuralına aykırı olmuştur. Açıklanan maddi ve hukuki vakıalar karşısında; İtiraz Hakem Heyetince davacının %25 maluliyet oranıyla kendisini bağladığı dikkate alınarak, sürekli maluliyet zararının %25 oranı üzerinden ( karar sadece davalı vekilince temyiz edildiğinden, önceki karara esas alınan 28/03/2018 tarihli aktüer raporundaki diğer veriler aynı kalmak ve işlemiş/işleyecek devre hesabında 2018 yılının esas alınması suretiyle ) hesap yapılması için aynı bilirkişiden ek rapor alınarak temyiz eden davalı lehine usuli kazanılmış haklar ve talepten fazlaya hükmedilemeyeceği kuralı da gözetilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davacının talebi aşılarak karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 2021/10652 K. 2022/9410
KUSUR ORANI ( Kaçınılmazlık Oranı Kusur Oranından İndirilmesi Gereği - İş Kazası Sonucu İşgöremezlik Nedeniyle Rücuan Tazminat ) Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Kanunun 26. Maddesidir. Sigortalının Ö. aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat dosyasında bilirkişilerden kusur ve tavan raporu alınmış ve o dosyada maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Kurumca açılan rücu tazminatı davasında; sigortalının açtığı tazminat dosyasındaki kusur raporu esas alınarak hüküm kurulmuştur. Oysa sigortalının açtığı tazminat dosyadaki taraflar ile rücu tazminatı dava dosyasındaki taraflar aynı kişiler değildir. Başka bir ifadeyle sigortalının açtığı tazminat davasında alınan kusur raporu o davada taraf olmayan davalı M. yönünden bağlayıcı değildir. İşbu davada yeni bir kusur incelemesi yapılarak oran ve aidiyeti konusunda rapor alınıp irdelenerek sonuca göre hüküm kurulması gerekir. Öte yandan 506 Sayılı Kanunun 26. maddesi kusur esasına dayanmaktadır. Sigortalının açtığı tazminat dosyasında % 50 oranında kaçınılmazlık bulunduğu tespit edildiğinden kaçınılmazlığın kusur oranlan toplamından düşülmesi gerekir. Davalı M'nin kaçınılmazlıktan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davalı M'nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2005/10793 K. 2005/13993
Davasında Davalılardan Biri İçin - Diğer Davalının Kusuru Oranında Sorumlu Tutulması Gereği Davacı, meydana gelen iş kazası sonucu uğradığı maddi zararın giderilmesi için olaya neden olan işçi ile işverene karşı açtığı bu davada, işçi aleyhine açtığı davasından feragat etmiş ve mahkemece feragat nedeniyle her iki davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir. BK`nun 147. maddesine göre rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan herbiri ödediği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. Alacaklı, diğerleri zararına müteselsil borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde, bu fiilin neticelerine şahsen katlanmak zorundadır. Bu durumda, davacının, davalı F.Ç.`in hakkındaki feragatından diğer davalının yararlanması gerekir. Ancak bu yararlanma davalı F.Ç.`in kusur oranına göre hissesine isabet edecek miktarla sınırlıdır. Böyle olunca, diğer davalının kendi kusuruna isabet edecek mikarla sorumlu tutulması gerekirken, onun hakkındaki davanında feragat nedeniyle redine karar verilmiş olması doğru değildir.
T.C. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 1994/903 K. 1994/6557
AÇMAK İÇİN DAVACIYA ÖNEL VERME SGK Başkanlığınca davaya konu zararlandırıcı olay sebebiyle yapılmış bir iş kazası tahkikatının bulunmadığı ve giderek de Kurum tarafından hak sahiplerine iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere Kurumca yapılacak iş kazası tahkikatının işverenlerden yapılması muhtemel mükerrer tahsilin önüne geçilmesi ve görevli mahkemenin belirlenebilmesi bakımından öneme sahiptir. Bu sebeple yargılama sırasında öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının ön mesele olarak iş kazası niteliğinde olup olmadığının tespiti gerekir. Bu ön meselenin çözümündeki ilk basamak Kurum tarafından yapılacak olunan iş kazası tahkikatıdır. Bu tahkikattan olumlu netice alınamaz yani zararlandırıcı olay Kurum tarafından iş kazası olarak kabul edilmez ise bu kez yapılacak olan iş, davacı yan tarafından ihtilafın Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanını doğrudan ilgilendirmesi ve işbu tazminat davasında Kurum taraf olmaması sebebiyle SGK ile işverenin hasım olarak gösterildiği ayrı bir iş kazası tespit davası açılması olacaktır.Tüm bu açıklamalardan sonra yargılamaya konu zararlandırıcı olay sebebiyle Kurumca yapılmış bir iş kazası tahkikatının bulunmadığının anlaşılmasına göre yapılacak iş; öncelikle 13.10.2007 tarihindeki zararlandırıcı olaya dair tahkikat yapılıp ve şartlarının oluşması halinde iş kazası sigorta kolundan hak sahiplerine gelir bağlanması için davacıların Kuruma müracaatını sağlamak. Kurumun iş kazası tahkikatı neticesinde yargılama konusu olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden dolayı işveren aleyhine "iş kazası tespit" davası açması için davacılara önel vererek tespit davasını işbu dava için bekletici sorun yapmak. Anılan olayın iş kazası olduğunun belirtilen usulle kesin olarak ortaya konulması sonrasında davacılara iş kazası sigorta kolundan bağlanan bir gelir var ise bu gelirin ilk peşin sermaye değerlerini Kurumdan öğrenmek, akabinde güncel verilere göre davacıların maddi zararlarını yeniden hesaplatıp hesaplanan bu zarardan hak sahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin rücuya tabi kısımlarının düşülerek çıkacak sonuca göre tüm delilleri bir arada değerlendirip karar vermekten ibarettir.
T.C. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2014/17319 K. 2015/373 T. 19.1.2015
Somut olayda, davacıların davalılara karşı 31.10.2013 tarihinde meydana gelen olayın 5510 Sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında iş kazası olduğunun tespiti ve kusur durumunun belirlenmesi talepli olarak açtığı davada, Mahkemece, davalılardan Kurum tarafından olay nedeniyle yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 06.01.2022 tarihli raporuyla olayın iş kazası olduğunun kabul edilmesi nedeniyle yazılı şekilde davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile karar verilmiş ise de, aslen Kurumca yapılan denetim sonrasında alınan kararın tek taraflı ve sadece davalı ... bağlayıcı olduğu, diğer davalı bakımından da olayın nasıl olduğu ve 5510 Sayılı Kanun'un 13. maddesinde belirlenen şartları taşıyıp taşımadığı ve iş kazası olup olmadığı hususunun belirlenmesi ve uyuşmazlığın tüm taraflar yönünden kesin surette çözülmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2023/13896 K. 2024/939 T. 8.2.2024 İŞ KAZASI OLMADIĞININ TESPİTİ İSTEMİ İnşaat işverenliğinde yürütülen fiber optik kablolarının bakım ve tamiri işinin sürdürüldüğü esnada, iş makinesi aracılığı ile toprak altındaki malzemenin çıkarıldığı aşamada, taşınan ... borunun çalışma alanında bulunan davalı ...'ın kafasına isabet etmesi ile meydana gelen 22.06.2010 tarihli kazanın iş kazası olmadığının tespitinin talep edildiği, Mahkemece davanın reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de Mahkemece yapılan araştırmanın yetersiz olduğu, verilen kararın eksik incelemeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda, 22.06.2010 tarihinde meydana gelen yaralanmayla ilgili Kurum tarafından yapılan denetim sonucunda olayın iş kazası olduğuna yönelik işlem tesis edildiği, Diyarbakır 2. İş Mahkemesi'nin E.2010/790 Sayılı tazminat davasında davacının alt işveren olarak kabul edilmek suretiyle kusur verilmesi üzerine eldeki davanın açıldığı, davacının davayı açmakta hukuki yararı bulunmakla birlikte aleyhine iş kazası tespiti yapılan dışı şirketlerin de hak alanını ilgilendirmesi nedeniyle Kurumla birlikte davada yer alması gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır. Dava dışı şirketlere 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun'unun 124. maddesi gereği husumet yöneltilerek davaya dahil edilmeli ve göstereceği deliller toplanılmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir. Bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2024/3166 K. 2024/4159 T. 18.4.2024
Bakırköy 25. İş Mahkemesi'nin 15.03.2018 tarihli ve 2017/660 Esas, 2018/203 Karar sayılı kararı ile; davanın açıldığı tarihte davacının sürekli iş göremezlik oranının sabit ve net olmadığı, gördüğü tedavi ve geçirdiği ameliyatlar sonrası iş göremezlik oranının değişkenlik gösterdiği, malûliyetinin 10.03.2011 tarihli raporda % 18; Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 25.04.2014 tarihli raporunda ise değişkenliğe uğrayarak % 17,2 olarak belirlendiği, bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerektiği, somut olayda davacının bedensel zararında artış olmasa da değişkenlik olduğunun sabit olduğu, davacıdan belirsiz olan bedensel zararına ilişkin hemen dava açmasını beklemenin hak arama hürriyetiyle bağdaşmayacağı ve kısa sürede bedensel zararın kesinleşmemesinin sonuçlarını davacıya yüklemenin hakkaniyete aykırı olduğu, bedensel zarara ilişkin doğru tespit yapılması davacının hakkı, Kurumun ise yasal ve zorunlu görevi olup buna rağmen malûliyet oranının geç kesinleşmesi sonucu ıslahın zorunlu olarak bundan sonra yapılması nedeniyle zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle tazminat hakkının bertaraf edilmesinin olayda kusurlu olduğu sabit olan davalının tazmin sorumluluğundan kurtulması hukuk ve adalet ilkesi ile de bağdaşmayacağı, bedensel zararın gelişim göstermesi cümlesinden sırf zararın artış göstermesi durumunun anlaşılamayacağı davacının bedensel zararında düşüş şeklinde değişim olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2018/21-906 K. 2024/104 T. 14.2.2024