İş kazası, iş yerinde veya iş ile bağlantılı faaliyetler sırasında meydana gelen, çalışanın beklenmedik ve ani şekilde yaralanmasına, hastalanmasına veya hatta ölümüne yol açan olayları ifade eder. İş kazası, yalnızca iş yerinde meydana gelen fiziksel yaralanmalarla sınırlı kalmaz; işin yapıldığı ortamda oluşan çevresel, mekanik veya kimyasal tehlikelerden kaynaklanan durumları da kapsar. Bu kavram, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında değerlendirilen, çalışanın iş yerinde veya iş ile bağlantılı faaliyetler sırasında uğradığı zararın tazmin edilmesi amacıyla açılan davaların temelini oluşturur. İş kazası tanımında, çalışanın maruz kaldığı risk faktörleri, iş yerinin düzenlemeleri, iş güvenliği tedbirlerinin eksikliği gibi unsurlar önemli yer tutar. Ayrıca, iş kazası meydana geldikten sonra olayın derhal ilgili makamlara bildirilmesi, olayın tespiti ve zararın boyutunun doğru şekilde belirlenmesi açısından büyük önem arz eder. Mahkemeler, iş kazasının varlığını ispat edebilmek için, olay anı ve sonrasına ait tanık beyanları, iş yeri tutanakları, sağlık raporları, fotoğraf ve video kayıtları gibi somut delillere ihtiyaç duyar. İş kazası, hem çalışanın hayatını ve sağlığını doğrudan etkileyen bir durum olduğundan, işverenin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini alıp almaması, iş kazası tazminat davalarında önemli bir tartışma konusu haline gelir. Bu nedenle, iş kazası tazminat davalarında, olayın nasıl meydana geldiği, hangi sebeplerden kaynaklandığı ve çalışanın mağduriyetinin boyutunun net bir biçimde ortaya konması esas teşkil eder.
İş kazası sonucu çalışanın uğradığı maddi zararlar, tedavi masrafları, iş gücü kaybı, kalıcı sakatlık durumlarında gelecekteki gelir kaybı gibi unsurları kapsar. Maddi tazminat, çalışanın kazadan dolayı maruz kaldığı doğrudan ekonomik zararların giderilmesi amacıyla öngörülen, mahkemece belirlenen tazminat miktarıdır. İş kazası tazminat davalarında, maddi zararların ispatı için; hastane faturaları, tedavi raporları, ameliyat ve rehabilitasyon giderleri, iş gücü kaybını gösteren gelir tabloları ve ekspertiz raporları gibi somut belgeler sunulmalıdır. Avukatlar, maddi tazminat taleplerini oluştururken, çalışanın kazadan sonra geçirdiği tedavi süresi, tedavi maliyetleri, işten uzak kalma süresi ve bu süre boyunca kaybettiği gelirleri titizlikle hesap eder. Mahkeme, bu hesaplamaları yaparken, çalışanın mesleki özelliklerini, çalışma hayatındaki konumunu ve ekonomik koşullarını dikkate alır. Özellikle kalıcı sakatlık durumlarında, gelecekteki gelir kaybının tespiti ve ödenecek tazminatın uzun vadeli etkileri, ekonomik analizlerle desteklenir. Maddi tazminat, çalışanın iş kazası sonucu yaşadığı zararların tam olarak giderilmesi amacıyla, adil ve hakkaniyetli bir şekilde hesaplanır; bu süreçte, ekonomik verilerin güncelliği ve tarafların beyanlarının doğruluğu büyük önem taşır.
Manevi tazminat, iş kazası sonucu çalışanın fiziksel acı, ıstırap, psikolojik travma, yaşam kalitesinde düşüş ve sosyal çevresindeki olumsuz etkiler gibi maddi olmayan zararlarının giderilmesi amacıyla öngörülen tazminat türüdür. İş kazası, yalnızca maddi kayıplara yol açmakla kalmaz, aynı zamanda çalışanın ruhsal sağlığında da ciddi hasarlar bırakabilir. Manevi tazminat davalarında, mahkeme, çalışanın yaşadığı acı, ıstırap ve psikolojik travmayı, tıbbi raporlar, psikolog değerlendirmeleri, tanık beyanları ve sosyal durum analizleri ile ispatlamaya çalışır. Avukatlar, manevi tazminat talebinde bulunurken, çalışanın iş kazası öncesi ve sonrasındaki ruhsal durumunu, yaşam kalitesindeki değişiklikleri ve toplumsal çevresinde yaşadığı olumsuzlukları detaylı bir şekilde ortaya koyar. Manevi tazminat, maddi zararların aksine somut bir hesaplama yöntemi bulunmamakla birlikte, mahkemenin takdir yetkisine bağlı olarak belirlenir. Bu nedenle, manevi tazminatın adil bir şekilde belirlenmesi için, delillerin ve uzman görüşlerinin titizlikle sunulması, çalışanın yaşadığı travmanın boyutunun netleştirilmesi büyük önem arz eder.
Maddi tazminatın hesaplanması süreci, iş kazası sonucu çalışanın uğradığı maddi zararların detaylı ve titiz bir şekilde ortaya konulmasını gerektirir. Bu süreçte, tedavi masrafları, ameliyat, ilaç giderleri, hastane faturaları, rehabilitasyon giderleri, iş gücü kaybı ve kalıcı sakatlık durumlarında gelecekteki gelir kaybı gibi unsurlar dikkate alınır. Avukatlar, bu zararların hesaplanması için öncelikle çalışanın kazadan önceki gelir durumu, mesleki özellikleri ve iş gücü piyasasındaki konumunu değerlendirir. Daha sonra, kazadan sonra yaşanan işten uzak kalma süresi, tedavi süresi ve sakatlık derecesi gibi parametreleri göz önüne alarak, ekonomik analizler ve ekspertiz raporları ile maddi tazminatın hesaplamasını gerçekleştirir. Hesaplama sürecinde, çalışanın aylık gelirinde meydana gelen düşüş, kaybedilen iş gücü oranı ve gelecekteki ekonomik beklentiler detaylı olarak analiz edilir. Mahkeme, sunulan bu belgeler ve hesaplamalar doğrultusunda, çalışanın yaşadığı maddi zararların tam ve eksiksiz bir şekilde giderilmesine yönelik tazminat miktarını belirler. Bu aşamada, hesaplamaların adil ve hakkaniyetli olması için, her iki tarafın ekonomik durumu, piyasa koşulları ve çalışanın mesleki potansiyeli titizlikle değerlendirilir.
İş kazası, meydana geldikten sonra belirli bir süre içerisinde, ilgili kurumlara ve işverenlere bildirilmesi gereken bir olaydır. Mevzuata göre, iş kazasının bildirim süresi bulunmaktadır ve bu süre, kazanın meydana geldiği andan itibaren kısa bir süreyi kapsar. Çalışan, iş kazası gerçekleştiğinde veya kazanın etkileri ortaya çıktığında, en kısa sürede işverene, iş sağlığı ve güvenliği birimlerine veya ilgili makamlara bildirimde bulunmak zorundadır. Bildirim süresinin aşılması durumunda, çalışanın iş kazası nedeniyle elde edeceği tazminat hakları etkilenebilir; çünkü yasal düzenlemeler, bildirim süresine uyulmadığı takdirde, hak kaybına neden olabileceğini öngörmektedir. Avukatlar, iş kazası bildirim süresinin, mevzuatta açıkça belirtilen süreler doğrultusunda (genellikle 1-3 gün) yerine getirilmesinin, tazminat davalarında delil ve hakların korunması açısından kritik önem taşıdığını vurgular. Bu nedenle, iş kazası sonrasında, mümkün olan en kısa sürede resmi bildirim yapılmalı ve olayın tüm detayları belge altına alınmalıdır.
İş kazasının bildirilmesi, çalışanın iş sağlığı ve güvenliği haklarının korunması ve tazminat taleplerinin zamanında değerlendirilmesi açısından son derece önemlidir. Bildirim işlemi, genellikle yazılı veya elektronik ortamda, işveren, iş sağlığı ve güvenliği birimi veya ilgili kamu kurumlarına yapılır. Bildirimin yapılabilmesi için, iş kazası anı, kaza yeri, kazanın meydana geldiği koşullar, çalışanın yaşadığı yaralanma veya hasarın boyutu gibi bilgilerin eksiksiz ve doğru şekilde rapor edilmesi gerekir. İş kazası bildiriminde, çalışanın tanık beyanları, fotoğraf, video, tıbbi raporlar ve diğer somut deliller de eklenmelidir. Bu bildirim, resmi olarak kayıt altına alınır ve ilerleyen tazminat davalarında, kaza iddiasının ispatı açısından temel bir delil olarak kullanılır. Avukatlar, iş kazası bildiriminin yasal usullere uygun olarak yapılması ve delillerin eksiksiz sunulması hususunda müvekkillerine detaylı bilgi verir; böylece, bildirim sürecinde ortaya çıkabilecek herhangi bir usul hatasının tazminat taleplerine olumsuz yansımaması sağlanır.
İş kazası bildiriminde gecikme veya bildirim yapılmaması, yasal düzenlemeler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. İş kazası bildirim süresine uyulmaması durumunda, çalışanın tazminat talepleri kısmen veya tamamen reddedilebilir, ayrıca işverenin de yasal yaptırımlarla karşılaşması söz konusu olabilir. İş kazası bildiriminin zamanında yapılmaması, ilgili makamlara eksiksiz delil sunulamadığı için, çalışanın hak kaybına uğramasına neden olabilir. Mevzuatta, bildirim yapılmamasına ilişkin cezai yaptırımlar ve idari para cezaları öngörülmektedir. Avukatlar, iş kazası bildiriminin yasal süresine uyulmasının, hem çalışanın maddi hem de manevi zararlarının tam olarak tazmin edilmesi açısından büyük önem taşıdığını, bildirim yapılmaması halinde ortaya çıkabilecek cezai yaptırımların ve tazminat taleplerinin olumsuz etkilerinin altını çizer. Bu nedenle, iş kazası meydana geldiğinde, en kısa sürede resmi bildirimde bulunulması, hak kaybının önlenmesi ve yasal prosedürlerin eksiksiz uygulanması esastır.
İş kazası bildirimi, olayın resmi olarak kayıtlara geçmesi ve tazminat davasında delil olarak kullanılması açısından kritik bir adımdır; ancak, bildirim yapmak tek başına yeterli değildir. İş kazası bildirimi, ilgili makamlara yapılmış resmi tebliğ olmakla birlikte, çalışanın kazadan sonra sağlık raporları, tanık beyanları, fotoğraf, video ve diğer somut delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Bildirimin yapılması, kazanın varlığını belgeleyen ilk adım olsa da, tazminat davasında başarılı olabilmek için delillerin eksiksiz sunulması şarttır. Avukatlar, iş kazası bildiriminin, tazminat davalarında tek başına yeterli delil teşkil etmediğini, çalışanın yaşadığı yaralanmanın boyutu, tedavi süreci ve maddi zararların hesaplanması için ek belgelerin de mahkeme dosyasına eklenmesi gerektiğini vurgular. Bu kapsamda, iş kazası bildirimi, delil zincirinin sadece ilk halkasıdır; hakların tam olarak korunması için diğer destekleyici belgelerle birlikte değerlendirilmesi elzemdir.
Bir iş kazası geçirildiğinde, çalışanın ilk yapması gereken, hemen sağlık hizmetlerine başvurmak ve yaralanmanın boyutunu belirleyen tıbbi raporlar almak olmalıdır. İş kazası sonrasında yapılması gereken en önemli adımlardan biri, kazanın işveren ve ilgili iş sağlığı ve güvenliği birimlerine derhal bildirilmesidir. İş kazası geçiren çalışan, olayın meydana geldiği yer, kaza anındaki koşullar, yaralanmanın niteliği, kazanın sebepleri ve yaşanan diğer olumsuzluklar hakkında ayrıntılı bilgi toplamalı; tanıkların beyanlarını, fotoğraf ve video kayıtlarını eksiksiz olarak belgelemelidir. Ayrıca, olay sonrası tıbbi müdahaleler, hastane faturaları ve tedavi sürecine ilişkin tüm belgeler toplanarak saklanmalıdır. Bu belgeler, ileride açılacak tazminat davası için en temel deliller arasında yer alacaktır. Avukatlar, iş kazası geçiren müvekkillerine, resmi bildirim sürecinin yanı sıra, tazminat taleplerini oluştururken, tüm delillerin eksiksiz ve titizlikle sunulması gerektiğini, hak kaybını önlemek amacıyla yapılması gereken işlemleri detaylı olarak anlatır.
İş kazası sonucunda hayatını kaybeden çalışanın ölümü durumunda, bildirim işlemi genellikle çalışanın yakınları, vasisi veya yasal temsilcileri tarafından yapılır. Ölüm halindeki iş kazası bildiriminde, ölen çalışanın ailesi, özellikle eşi, çocukları veya ebeveynleri, olayın meydana geldiğini ilgili işveren, iş sağlığı ve güvenliği kurumları ve resmi makamlara derhal bildirmekle yükümlüdür. Ölümün bildirilmesi, ölen çalışanın mirasçılarının ve hak sahiplerinin, iş kazası tazminat davası açabilmesi için en temel delil niteliğindedir. Avukatlar, ölüm sonucu iş kazası bildiriminde, ilgili tıbbi raporlar, polis raporları, tanık beyanları ve resmi tebligatların eksiksiz olarak hazırlanması gerektiğini, bildirim sürecinde oluşabilecek usul hatalarının ölüm nedeniyle oluşan tazminat taleplerini olumsuz etkilememesi gerektiğini vurgular.
İş kazası tazminat davası, iş kazası sonrasında oluşan maddi ve manevi zararların tazmini için açılan resmi bir dava olup, zamanaşımı süreleri mevzuatta açıkça belirtilmiştir. İş kazası sonrasında, çalışanın veya hak sahibi olan kişinin, kazadan haberdar olduğu andan itibaren belirli bir süre içinde (genellikle 1-2 yıl arası) dava açması gerekmektedir. Bu süre, kazanın bildirilmesinden itibaren işlemeye başlar ve sürenin aşılması durumunda, davanın zamanaşımına uğrayarak hak kaybına neden olması riski bulunmaktadır. Avukatlar, müvekkillerine dava açma süresinin titizlikle takip edilmesi, gerekli tüm belgelerin zamanında sunulması ve hak kaybı yaşanmaması için savunmaların hazırlanması konusunda detaylı bilgi verir. Zamanaşımı süresi, iş kazası tazminat davasında, hakların korunması açısından en kritik hususlardan biridir; bu nedenle, dava açılmadan önce tüm usul ve esasların eksiksiz yerine getirilmesi şarttır.
İş kazası tazminat davalarının süresi, davanın kapsamı, taraflar arasındaki anlaşmazlıkların derinliği, sunulan delillerin çeşitliliği ve mahkemenin iş yoğunluğuna bağlı olarak değişiklik gösterir. Genel olarak, iş kazası tazminat davalarında, dava açılmasından nihai mahkeme kararının kesinleşmesine kadar geçen süre 1 yıldan başlayıp, bazı karmaşık davalarda 2-3 yıla kadar uzayabilir. Özellikle, iş kazası sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zararların hesaplanması, uzman bilirkişi raporlarının alınması ve delillerin titizlikle incelenmesi, dava süresini uzatan faktörler arasında yer alır. Avukatlar, müvekkillerine dava sürecinin her aşamasında düzenli bilgi vererek, gerekli tüm delillerin zamanında sunulması ve mahkemenin süreci aksatmayacak şekilde ilerlemesi için stratejik planlama yapar. Mahkeme, iş kazası tazminat davalarında, tarafların haklarının adil şekilde korunması amacıyla, tüm delilleri titizlikle değerlendirerek, makul bir süre içerisinde nihai karara ulaşmaya çalışır.
Ölümle sonuçlanan iş kazaları, iş sağlığı ve güvenliği açısından en ağır sonuçlardan biri olarak kabul edilir. Bu tür kazalar, çalışanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanırken, geride kalan aile bireyleri için maddi, manevi ve psikolojik açılardan derin yaralar bırakır. Ölümle sonuçlanan iş kazası davalarında, ölen çalışanın mirasçıları, nafaka, cenaze masrafları, ölüm tazminatı ve gelecekte oluşabilecek gelir kaybı gibi hususlarda tazminat talep edebilir. Mahkeme, ölümle sonuçlanan iş kazası davalarında, ölen çalışanın hayatı boyunca elde ettiği gelir, iş gücü potansiyeli, aile bireylerinin maddi ihtiyaçları ve ölen çalışanın sosyal ve ekonomik katkıları gibi unsurları titizlikle değerlendirir. Avukatlar, bu tür davalarda, ölüm nedeninin, kazanın meydana geliş koşullarının ve ölen çalışanın yaşamının tüm detaylarının somut delillerle desteklenmesi gerektiğini vurgular. Ölümle sonuçlanan iş kazası davaları, hem işverenin hem de sigorta şirketlerinin yasal sorumluluğunun tartışıldığı, hukuki süreçlerin son derece karmaşık olduğu davalardır. Bu süreçte, mirasçıların haklarının tam olarak korunması, delil ve raporların eksiksiz sunulması kritik öneme sahiptir.
İş kazası tazminatının ödenmesinden, öncelikle işveren sorumludur. İşveren, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlü olduğundan, iş kazası sonucunda ortaya çıkan zararların tazmin edilmesinde, işverenin kusur oranı dikkate alınır. Ayrıca, zorunlu iş kazası sigortası kapsamında da sigorta şirketi, belirlenen tazminat miktarını ödemekle yükümlüdür. İş kazası tazminat davalarında, işverenin ve sigorta şirketinin, çalışanın uğradığı maddi ve manevi zararları tazmin etmesi, yasal düzenlemeler ve sigorta poliçesi hükümleri doğrultusunda belirlenir. Mahkeme, delil ve raporlar ışığında, işverenin ihmalkarlığını, iş güvenliği tedbirlerini yeterince alıp almadığını ve kazanın meydana geliş koşullarını titizlikle değerlendirerek, tazminatın ödenmesine ilişkin nihai kararı verir. Avukatlar, müvekkillerine hangi tarafın hangi oranlarda sorumlu olduğunu ve tazminatın hangi yasal dayanaklara göre ödeneceğini ayrıntılı olarak açıklayarak, müvekkillerinin haklarının tam olarak korunmasını sağlar.
İş kazası sayılan haller, iş yerinde veya iş ile bağlantılı faaliyetler sırasında, çalışanın yaralanmasına, hastalanmasına veya ölümüne yol açan olayları kapsamaktadır. İş kazası sayılan haller arasında; iş yerinde meydana gelen kazalar, araç kullanımı sırasında oluşan kazalar, iş yerinde kullanılan makine veya ekipman arızalarından kaynaklanan kazalar, kimyasal maddelerle çalışma esnasında oluşan zehirlenmeler, elektrik kazaları ve benzeri durumlar yer almaktadır. Mevzuat, iş kazası sayılan hallerin kapsamını belirlerken, çalışanın iş yerinde veya iş ile bağlantılı herhangi bir faaliyeti sırasında meydana gelen tüm olayları, iş kazası olarak tanımlar. Avukatlar, iş kazası tazminat davalarında, olayın hangi kategoriye girdiğini, iş yerinde alınması gereken güvenlik önlemlerinin ihmal edilip edilmediğini ve çalışanın mağduriyetinin boyutunu ispat etmek için delillerin titizlikle toplanması gerektiğini vurgular. Bu sayede, mahkeme, iş kazası sayılan halin varlığını ve çalışanın uğradığı zararların boyutunu net bir şekilde ortaya koyar.
İş kazasının tespiti davası, çalışanın maruz kaldığı iş kazasının varlığının, ne şekilde meydana geldiğinin ve zarar boyutunun resmi olarak tespit edilmesi amacıyla açılan davadır. Bu dava, iş kazasının meydana geldiğini ispat etmek ve sonrasında tazminat taleplerini oluşturmak için vazgeçilmez bir aşamadır. Davada, iş kazasının meydana geldiği olay yerinde alınan tutanaklar, tanık beyanları, işveren raporları, tıbbi raporlar, fotoğraf ve video kayıtları gibi deliller esas alınır. Avukatlar, iş kazasının tespiti davasını hazırlarken, olayın meydana geliş koşullarını, kazanın oluş sebebini ve çalışanın yaralanmasının boyutunu ayrıntılı şekilde mahkemeye sunar. Bu süreç, iş kazası tazminat davalarının temelini oluşturur; zira, iş kazasının resmi olarak tespit edilmesi, tazminatın hesaplanması ve hakların korunması açısından en kritik adımdır.
İş kazasında kusur oranının tespiti, kazanın meydana geliş koşullarında, işverenin, çalışanın veya üçüncü şahısların hangi oranda kusurlu olduğunun belirlenmesi anlamına gelir. Bu husus, tazminat miktarının hesaplanmasında doğrudan etkili olup, hem maddi hem de manevi zararların adil bir biçimde tazmin edilmesi açısından büyük önem taşır. Mahkeme, kusur oranını tespit ederken; olay yerindeki güvenlik tedbirlerinin alınıp alınmadığını, işverenin ihmalkarlığını, çalışanın iş yerindeki davranışlarını ve kazanın meydana gelişinde diğer etkenleri titizlikle inceler. Uzman bilirkişi raporları, tanık beyanları ve diğer somut deliller, kusur oranının belirlenmesinde esas alınır. Avukatlar, müvekkillerinin kusur oranını ispat etmek için, delil ve raporları eksiksiz sunarak, mahkemenin adil bir karar vermesini sağlamaya yönelik çalışmalar yapar.
İş kazasında maluliyet oranı, çalışanın kazadan sonra yaşam kalitesinde meydana gelen düşüş, kalıcı sakatlık ya da geçici iş gücü kaybı gibi durumların, çalışanın ekonomik ve sosyal yaşamını nasıl etkilediğini ölçen bir orandır. Bu oran, çalışanın, kazadan önceki mesleki ve ekonomik durumuna göre, kazanın yarattığı kalıcı veya geçici iş gücü kaybının ne kadar olduğunu belirler. Maluliyet oranının tespiti için tıbbi raporlar, uzman görüşleri, rehabilitasyon süreci ve çalışanın mesleki potansiyeli detaylı bir şekilde değerlendirilir. Avukatlar, maluliyet oranının, tazminatın hesaplanmasında temel parametrelerden biri olduğunu ve çalışanın gelecekteki gelir kaybını da hesaba katarak, adil bir tazminat miktarının belirlenmesine yardımcı olduğunu belirtir. Mahkeme, maluliyet oranını belirlerken, çalışanın yaşam koşulları, tedavi süreci ve mesleki kabiliyetini titizlikle inceler; böylece, çalışanın kalıcı zararlarının tazmin edilmesinde adil bir paylaşım sağlanır.
İş kazası tazminat davalarında, taraflar arasında doğrudan müzakere ve uzlaşma sağlanması amacıyla arabuluculuk yöntemine başvurulması, davanın süresinin kısaltılması ve maliyetlerin azaltılması açısından önemli bir alternatif çözüm yöntemidir. Arabuluculuk, iş kazası tazminat davalarında, tarafların karşılıklı haklarını ve yükümlülüklerini görüşerek, mahkeme sürecine gitmeden önce anlaşmaya varmalarını hedefler. Bu süreçte, bağımsız ve tarafsız arabulucular, tarafların sunduğu deliller, işverenin ihmalkarlığı, çalışanın yaşadığı zararlar ve ekonomik durumları gibi hususları değerlendirir. Arabuluculuk, özellikle iş kazası tazminat davalarında, delillerin detaylı ve zaman alıcı bir şekilde mahkemeye sunulmasının önüne geçerek, tarafların daha hızlı bir şekilde sonuç almasını sağlar. Avukatlar, müvekkillerine arabuluculuk sürecinin avantajlarını, risklerini ve uygulanabilirliğini detaylı olarak anlatır; böylece, taraflar arasında anlaşmaya varılması durumunda, davanın daha kısa sürede ve düşük maliyetle sonuçlanması mümkün olur.
Tüm bu açıklamalardan sonra yargılamaya konu zararlandırıcı olay nedeniyle Kurumca yapılmış bir iş kazası tahkikatının bulunmadığının anlaşılmasına göre yapılacak iş; öncelikle 25.12.2008 tarihindeki zararlandırıcı olaya dair tahkikat yapılıp ve şartlarının oluşması halinde iş kazası sigorta kolundan hak sahiplerine gelir bağlanması için davacıların Kuruma ( SGK ) müracaatını sağlamak. Kurumun iş kazası tahkikatı neticesinde yargılama konusu olayın iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden dolayı işveren aleyhine “iş kazası tespit” davası açması için davacılara önel vererek tespit davasını işbu dava için bekletici sorun yapmak. Anılan olayın iş kazası olduğunun belirtilen usulle kesin olarak ortaya konulması sonrasında davacılara iş kazası sigorta kolundan bağlanan bir gelir var ise bu gelirin ilk peşin sermaye değerlerini Kurumdan öğrenmek, akabinde güncel verilere göre davacıların maddi zararlarını yeniden hesaplatıp hesaplanan bu zarardan hak sahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin rücuya tabi kısımlarının düşülerek çıkacak sonuca göre tüm delilleri bir arada değerlendirip özellikle ilk kararı davacıların temyiz etmemesine göre davalı yan yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumunu da gözeterek yeniden karar vermekten ibarettir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2015/4362 K. 2015/18808