Nesebin reddi davası, Türk Medeni Kanunu çerçevesinde, bir kişinin kendisine ait olduğu kabul edilen soy bağının, gerçekte mevcut olmadığını, yani biyolojik veya hukuki olarak kanıtlanamadığını ileri sürerek, bu bağın reddedilmesini talep ettiği davadır. Bu dava, özellikle evlilik birliği dışında gerçekleşen ilişkiler veya evlat edinme gibi durumlarda, taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla gündeme gelir. Nesebin reddi, bir çocuğun soy bağının reddedilmesi anlamına geldiği gibi, soybağının yanlış tespiti, varlık iddiası veya haksız yerleştirmeler nedeniyle de açılabilir. Davacının iddiasına göre, söz konusu soy bağının mevcut olmadığı, tarafların biyolojik ya da hukuki gerçeklerinin farklı olduğu ileri sürülür. Davada, somut deliller, DNA testleri, tıbbi raporlar, tanık beyanları ve diğer teknik kanıtlar sunularak, soy bağının reddedilmesi ispat edilmeye çalışılır. Mahkeme, deliller ışığında, tarafların gerçek biyolojik ilişkilerini, evlat edinme işlemlerini ve benzeri unsurları titizlikle değerlendirerek, soy bağının reddine dair nihai kararı verir.
Soy bağının reddine ilişkin davaların kabul edilebilmesi için, belirli şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. İlk şart, soy bağının reddedileceği iddiasının somut delillerle desteklenmiş olmasıdır. Buna göre, çocuğun biyolojik annesi ve babası arasında var olan ilişkiyi gösteren DNA testleri, tıbbi raporlar ve tanık beyanları gibi deliller gereklidir. İkinci olarak, iddia edilen soy bağının reddine yönelik olarak, taraflardan birinin haksız yere soy bağını iddia etmiş olması ya da gerçek biyolojik bağın olmadığına dair somut kanıtların bulunması şarttır. Üçüncü olarak, evlat edinme işlemleri, soy bağı tespiti veya benzeri hukuki işlemlerde usul hatası veya eksiklikler bulunması, soy bağının reddine ilişkin iddiaların ortaya konulmasında önemli rol oynar. Ayrıca, soy bağının reddi davası açılırken, mahkemeye sunulacak olan tüm delillerin geçerliliği, güncelliği ve güvenilirliği titizlikle ispat edilmelidir. Bu şartların yerine getirilmemesi durumunda, soy bağının reddi davası kabul edilmeyebilir.
Soybağının reddi davasını açma yetkisi, esas olarak soy bağının tespiti ile ilgili uyuşmazlık yaşayan kişiler tarafından kullanılabilir. Bu davayı açabilecek taraflar arasında; çocuğun biyolojik annesi, babası, evlat edinme işlemleri sırasında mağdur kalan kişiler veya soy bağını yanlış tespit eden taraflar yer alır. Özellikle, soy bağının gerçeğe uygun olmadığını iddia eden kişiler, bu dava ile kimliklerinin, evlatlık ilişkisinin veya biyolojik bağlarının tespitini yeniden talep edebilirler. Ayrıca, soy bağının reddine ilişkin davalarda, taraflar arasında yaşanan uyuşmazlıkların çözümü için, ilgili mirasçıların veya yasal temsilcilerin de dava açma hakkı bulunmaktadır. Avukatlar, dava açma yetkisinin kimlere ait olduğunu, ilgili mevzuat ve yargıtay içtihatlarını referans alarak, müvekkillerine kapsamlı bir bilgilendirme yapar ve dava dosyasının eksiksiz hazırlanmasını sağlar.
Soybağının reddi davalarının süresi, davanın kapsamına, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların derinliğine, sunulan delillerin çeşitliliğine ve mahkemenin iş yoğunluğuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Genel olarak, soy bağının reddine ilişkin davalar, delillerin toplanması, tıbbi testlerin yapılması, uzman raporlarının hazırlanması ve mahkeme sürecinin tamamlanması nedeniyle uzun bir süreci kapsayabilir. Bu davaların sonuçlanması genellikle 1 yıldan başlayarak 2-3 yıla kadar uzayabilir. Tarafların, dava dosyasını eksiksiz sunmaları, delillerin titizlikle değerlendirilmesi ve müvekkillerin düzenli olarak bilgilendirilmesi, davanın süresinin kısaltılmasına katkı sağlar. Avukatlar, dava sürecinde zamanın etkin kullanılması için stratejik adımlar atar, duruşmaların takibini yapar ve mahkeme kararlarının hızlandırılması için gerekli usul adımlarını uygular. Ancak, soy bağının reddi davalarında, delillerin karmaşıklığı ve taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümü zaman alabileceğinden, sabırlı bir yaklaşım ve uzun vadeli stratejik planlama gerekmektedir.
Soy bağının reddi davasında ispat yükü, iddiayı ileri süren tarafın üzerinde yoğunlaşmaktadır. Davacı, soy bağının mevcut olmadığını, yanlış tespit edildiğini veya haksız yere iddia edildiğini somut delillerle ispat etmek zorundadır. Bu kapsamda, DNA testleri, tıbbi raporlar, tanık beyanları, yazılı belgeler ve diğer teknik kanıtlar, ispat külfetinin yerine getirilmesinde kritik öneme sahiptir. Avukatlar, müvekkillerinin iddialarını destekleyecek delilleri titizlikle toplar, dosyaya eksiksiz ekler ve mahkemeye sunar. İspat külfetinin yerine getirilmesinde, delillerin güncelliği, doğruluğu ve yasal usullere uygunluğu büyük önem taşır. Mahkeme, sunulan deliller ışığında, soy bağının reddedilmesine ilişkin iddiaları objektif ve ayrıntılı bir şekilde değerlendirir; bu nedenle, ispat külfetinin başarılı bir biçimde yerine getirilmesi, davanın sonuçlanmasında belirleyici rol oynar.
Soy bağının reddi davalarında, hak düşürücü süreler, ilgili mevzuat çerçevesinde belirlenmiş zamanaşımı süreleri ile düzenlenmektedir. Bu süreler, tarafların soy bağının reddi iddialarını öğrendikleri tarihten itibaren işlemeye başlar ve belirli bir süre içerisinde dava açılmadığı takdirde, davanın reddedilmesine veya hak kaybına yol açar. Genel olarak, soy bağının reddine ilişkin dava açma süresi 6 ay ila 1 yıl arasında değişiklik gösterebilir. Avukatlar, müvekkillerine dava açma süresinin önemini vurgulayarak, tüm delillerin zamanında toplanması ve dosyanın eksiksiz olarak mahkemeye sunulmasını sağlayarak, hak düşürücü sürelerin aşılmaması için gerekli önlemleri alır. Hak düşürücü sürelerin kaçırılması, davanın zamanaşımına uğramasına ve müvekkillerin hak kaybına uğramasına yol açabileceğinden, bu husus büyük titizlikle takip edilmelidir.
Soy bağının reddi davalarının görüleceği yetkili ve görevli mahkeme, davanın açıldığı yer, tarafların ikametgah adresleri ve dava konusu soy bağı ile ilgili usul ve esaslara bağlı olarak belirlenir. Genellikle, bu tür davalar, aile mahkemelerinde veya asliye hukuk mahkemelerinde görülür. Mahkemenin doğru belirlenmesi, dava dosyasının eksiksiz incelenmesi, tarafların savunmalarının alınması ve yargı usullerine uygun kararlar verilmesi açısından son derece kritik öneme sahiptir. Avukatlar, müvekkillerinin soy bağının reddi davasını açmadan önce, ilgili yasal düzenlemeleri, yerel yargı uygulamalarını ve usul maddelerini titizlikle inceleyerek, doğru mercide dava açılmasını temin eder. Bu sayede, dava sürecinin aksamadan ve tarafların haklarının eksiksiz korunarak ilerlemesi sağlanır.
Babalık davası, bir çocuğun babasının kimliği konusunda yaşanan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla açılan, tarafların biyolojik veya hukuki durumlarına ilişkin itirazları ve iddiaları içerir. Tanıma ise, çocuğun babasının kimliğinin resmi olarak kabul edilmesidir. Babalık davasında, çocuğun babası olarak tanınan kişinin, çocuğa ilişkin biyolojik veya hukuki bağının ispatı büyük önem taşır. Davada, DNA testleri, tıbbi raporlar, tanık beyanları, nüfus kayıtları ve diğer teknik deliller kullanılarak, babalık ilişkisi ispat edilmeye çalışılır. Tanıma koşulları, çocuğun en yüksek yararının gözetilmesi, ebeveynler arasındaki maddi ve manevi dengelerin sağlanması açısından büyük önem taşır. Avukatlar, babalık davasında, çocuğun ve aile bireylerinin haklarının korunması için tüm delilleri titizlikle toplar, hukuki dayanakları ayrıntılı olarak savunur ve ilgili yasal düzenlemelere referansla dava dosyasını hazırlar.
Babalık davası, bir çocuğun babasının kimliğinin tespit edilmesi veya itiraz edilmesi amacıyla açılan davadır. Bu dava, çocuğun biyolojik babasının kimliği konusunda taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü, tanımanın kabulü veya reddedilmesi hususlarını kapsar. Babalık davası, çocuğun kimliğinin ve ailesel statüsünün belirlenmesi açısından son derece önemli olup, hem çocuğun gelecekteki haklarını hem de aile bireylerinin sosyal ve maddi ilişkilerini doğrudan etkiler. Davada, babalık ilişkisi ispatı için DNA testleri, tıbbi raporlar, nüfus kayıtları, tanık ifadeleri ve diğer teknik deliller kullanılır. Mahkeme, tüm bu deliller ışığında, çocuğun babasının kimliğini net bir şekilde tespit eder ve tarafların haklarını koruyacak şekilde karar verir. Babalık davası, çocuğun ve tarafların gelecekteki sosyal, ekonomik ve hukuki durumlarını doğrudan etkileyen, hassas ve kapsamlı bir dava türüdür.
Babalık davası açılabilmesi için de hak düşürücü süreler (zamanaşımı süreleri) mevcuttur. Bu süre, çocuğun doğumundan itibaren veya babalık iddiasının öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlar ve belirli bir süre içerisinde dava açılmadığı takdirde, hak kaybı yaşanır. Genellikle, babalık davası için öngörülen zamanaşımı süresi, ilgili mevzuata ve yargıtay içtihatlarına göre değişiklik gösterebilir. Avukatlar, müvekkillerine babalık davası açma süresinin titizlikle takip edilmesi gerektiğini, hak düşürücü sürelerin aşılmaması için gerekli tüm belgelerin zamanında toplanmasını ve dava dosyasının eksiksiz hazırlanmasını sağlamak amacıyla ayrıntılı bilgilendirmelerde bulunur. Hak düşürücü sürelerin kaçırılması, çocuğun babası ile ilgili iddiaların reddedilmesine ve müvekkillerin hak kaybına uğramasına neden olabilir.
Babalık davası açma yetkisi, çocuğun babasının kimliği konusunda uyuşmazlık yaşayan taraflara aittir. Bu davayı, çocuğun biyolojik babası iddia edilen kişi, çocuğun annesi veya yasal temsilcileri, mirasçıları ve çocuğun babası hakkında iddiada bulunmak isteyen diğer taraflar açabilir. Davayı açacak olan kişi, babalık ilişkisini ispatlayacak somut delilleri ve tıbbi raporları mahkeme dosyasına eklemelidir. Özellikle, çocuğun babası iddia edilen kişinin, biyolojik veya hukuki olarak çocuğa ait olmadığına dair iddiaların ileri sürüldüğü durumlarda, babalık davası açılması gerekebilir. Avukatlar, müvekkillerinin babalık davası açma sürecinde, tarafların haklarının korunması ve çocuğun en yüksek yararının gözetilmesi amacıyla, tüm delilleri titizlikle toplar, yasal dayanakları referans alır ve dava dosyasını eksiksiz hazırlayarak, müvekkillerin hak kaybı yaşamamasını sağlar.
Babalık davası açılabilmesi için öngörülen hak düşürücü süreler, çocuğun doğumundan veya babalık iddiasının öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayan zamanaşımı sürelerini kapsar. Bu süre, ilgili mevzuata, aile hukukuna ve yargıtay içtihatlarına göre belirlenmiştir. Davanın zamanında açılmaması durumunda, hak düşürücü süreler dolduğu takdirde, müvekkillerin iddiaları reddedilebilir. Avukatlar, babalık davası açılmadan önce, hak düşürücü sürelerin kaçırılmaması için gerekli tüm yasal işlemlerin ve belgelerin zamanında toplanması hususunda müvekkillerini titizlikle bilgilendirir. Hak düşürücü süreler, davanın sonucunu doğrudan etkileyen kritik bir husus olduğundan, dava dosyasının hazırlanması aşamasında sürenin eksiksiz takip edilmesi büyük önem taşır.
Babalık davasında, annenin mali hakları, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık giderlerinin karşılanması açısından öngörülen nafaka ve tazminat taleplerini kapsar. Özellikle, babalık davası sonucunda çocuğun babasının kimliğinin ispatlanmaması veya hatalı tespiti durumunda, annenin, çocuğun bakımından kaynaklanan maddi kayıplarının giderilmesi amacıyla nafaka talep etme hakkı doğar. Annenin mali hakları, çocuğun yaşam standardının korunması, eğitim ve sağlık giderlerinin karşılanması ve annenin yaşam koşullarının iyileştirilmesi açısından önem arz eder. Avukatlar, babalık davası sürecinde annenin mali haklarının korunması için, finansal veriler, gider hesapları, nafaka hesaplamaları ve tazminat taleplerini titizlikle inceler ve mahkemeye sunar. Bu talepler, çocuğun en yüksek yararının gözetilmesi ve annenin yaşadığı maddi kayıpların adil bir şekilde tazmin edilmesi için mahkemenin kararında belirleyici rol oynar.
Tanıma, çocuğun babasının veya annenin kimliğinin, resmi olarak kabul edilmesi ve nüfus kayıtlarına işlenmesi işlemidir. Tanıma, çocuğun babalık veya annelik ilişkilerinin resmileştirilmesi anlamına gelir ve aile hukukunun en temel konularından biridir. Tanıma işlemi, çocuğun kimliğinin tespiti, miras haklarının belirlenmesi ve aile bireylerinin haklarının korunması açısından kritik bir öneme sahiptir. Taraflar arasında yapılan tanıma, çoğunlukla yazılı beyan ve resmi işlemlerle gerçekleştirilir. Tanımanın kabulü, çocuğun hukuki statüsünün netleşmesi, ebeveynler arasındaki yasal ilişkilerin düzenlenmesi ve çocuğun sosyal haklarının korunması açısından vazgeçilmezdir. Tanıma işlemi, gerektiğinde babalık davası kapsamında da tartışmalı konular arasında yer alır; zira çocuğun babasının tanınması, her iki tarafın da haklarını ve yükümlülüklerini doğrudan etkiler. Avukatlar, tanıma işlemlerinde, tüm resmi belgelerin, beyanların ve delillerin eksiksiz sunulmasını sağlayarak, müvekkillerin haklarının korunmasına yönelik titiz çalışmalar yürütür.
Tanımanın iptali davası, çocuğun tanınan babasının veya annenin, tanıma işleminin gerçeğe aykırı veya haksızlıkla yapıldığı iddiasıyla, tanıma işleminin geçersiz kılınması talebidir. Bu dava, genellikle çocuğun gerçek biyolojik babasının veya annenin, tanıma işleminin hatalı yapıldığını ileri süren taraflar tarafından açılır. Tanımanın iptali davasını, çocuğun gerçek biyolojik ailesinin haklarının korunması, miras ve diğer aile hukukuna ilişkin hakların düzeltilmesi amacıyla, ilgili mirasçılar, yasal temsilciler veya doğrudan etkilenen taraflar açabilir. Davanın açılabilmesi için, tanıma işleminin usul hatası, maddi gerçeklerle uyuşmazlığı veya haksızlık içerdiğinin somut delillerle ispat edilmesi gerekmektedir. Avukatlar, tanımanın iptali davasında, ilgili resmi belgeler, DNA testleri, tıbbi raporlar, tanık ifadeleri ve diğer teknik delilleri dosyaya ekleyerek, müvekkillerin iddialarını destekler. Tanımanın iptali, çocuğun kimliğinin yeniden tespiti, miras ve nafaka gibi konularda önemli sonuçlar doğuracağından, dava dosyasının eksiksiz ve titizlikle hazırlanması elzemdir.
Dava; soybağının reddi ( TMK. md. 286) ile babalığın tespitine ilişkin ( TMK. md. 301) olup, daha önce açılan soybağının reddi davasında atanan kayyım tarafından küçük N. S. adına açılmıştır. Bu bakımdan küçüğe vesayet makamınca yeniden kayyım atanması zorunludur. 06.08.2007 tarihli 2007/279-994 sayılı kararla atanan kayyım, 2006/550 esas sayılı soybağının reddi davasında küçüğü temsil etmek üzere atanmış olup, soybağının reddi davasının neticelenmesiyle kayyımın temsil görevi de sona ermiştir ( TMK. md. 477/1). Aynı kayyımın, görevlendirilmediği bir işte küçüğü temsil etmesi mümkün bulunmamaktadır. O halde, bu davada küçüğü temsil etmek, hak ve menfaatlerini korumak amacıyla yetkili vesayet makamınca yeniden küçüğe kayyım tayin ettirilmesinin sağlanması ve kayyımın davaya katılımı ve böylece taraf teşkili sağlanarak, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; usulünce taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2010/7346 K. 2011/10593
Nüfus kaydına göre 04.05.1945 doğumlu olan davacı davayı 26.05.2004 tarihinde açmıştır. İstek, babalığın tespitine ilişkindir. Babalık davası çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilir. Ananın dava hakkı doğumdan başlayarak 1 yıl geçmekle düşer. Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa çocuk hakkındaki 1 yıllık süre atamanın kayyıma tebliği tarihinde, kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar. ( TMK. 303.md. ) Yasada öngörülen süre hak düşürücü niteliktedir. Mahkemece kendiliğinden dikkate alınması zorunludur. Süre dikkate alınmadan babalığa karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2008/8437 K. 2008/8914